
KESK Çorum Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Tüm Belsen Çorum Şubesi Başkanı Nevzat Veldet, ülkemizde resmi ve gayri resmi çok sayıda askeri, sivil darbe ya da darbe girişimi oldu. Bu
darbeler ve darbe girişimlerinin siyasi, ekonomik ve toplumsal etkilerini halen yaşıyoruz’dedi.
Veldet konuya ilişkin açıklamasında şu görüşlere yer verdi :’ Darbecilerin ortak eğilimlerinin başında yönetimi ele geçirir geçirmez sadece siyasal yaşamı
değil aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamı da kendi pencerelerinden ve sermayenin
ihtiyaçları doğrultusunda yeniden kurma çabası gelmektedir. 1960 darbesinde yaklaşık 3 bin kamu
görevlisi Milli Birlik Komitesi tarafından görevlerinden uzaklaştırılmıştır. 1971 askeri muhtırası
sırasında aralarında üniversite öğretim görevlilerinin de olduğu 1200 kamu görevlisi ihraç edilmiştir.
1980 askeri darbesinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından 25 bin ile 30 bin arasında kamu görevlisinin
görevlerine son verilmiştir. Bunların en çok bilinenleri 1402’likler olarak bilinen üniversite öğretim
görevlileridir ki 1402’liklerin çoğu daha sonra mahkeme kararlarıyla görevlerine dönmüştür.
‘15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ FIRSATA ÇEVRİLDİ’
15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşananlar ise hem kamunun yeniden dizaynı hem de
kadrolaşma bakımından geçmişteki darbeleri kat be kat aşan nicelikte ve niteliktedir. Tam sayı
bilinmemekle birlikte, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna başvuranların sayısından en az 125.612
kişinin kamu görevinden ihraç edildiğini anlıyoruz.
AKP 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek diğer tüm darbe ve darbe girişimlerinden daha
fazla kamu emekçisinin görevlerine son vermekle kalmamış, yeni bir rejimin inşası için darbe girişimini
fırsata çevirmiş ve bu anlamda başarılı olmuştur.
ARKADAŞLARIMIZIN YERİNE LİYAKATSİZ KADROLAR YERLEŞTİRİLDİ
İhraçların bir başka boyutu da kamu hizmetlerinin niteliğine toplamdaki etkisidir. İhraç edilen
arkadaşlarımızın kadrolarına yerleştirilenlerin liyakatsizliği de dikkate alınması gereken bir husustur.
Açlığa ve sefalete mahkûm edilen bu kamu emekçilerinin ise pasaport ve seyahat özgürlükleri
ellerinden alınmış, özel sektörde dahi çalışmaları engellenmiş, sosyal ölüme terk edilmek istenmiştir.
Nitekim ihraç edilen yüzlerce ihraç kamu görevlisi maruz bırakıldıkları yoğun stres ve sosyal güvenlik
haklarının ellerinden alınması nedeniyle ağır hastalıklara yakalanmış, kimileri bu hastalıklar nedeniyle
yaşamını kaybetmiştir. İntiharlar yaşanmış, aile bütünlükleri bozulmuş, işçi cinayetlerinde onlarcası
yaşamını yitirmiştir.
‘DELİL VE MAHKEME KARARI OLMADAN 4 BİN 259 KESK’Lİ İHRAÇ EDİLDİ’
“İrtibatlı ve iltisaklı olduğunuza kanaat getirdik, öyle değerlendiriyoruz, mahkeme kararına ve
delile gerek yok” denilerek 4259 KESK’li arkadaşımız ihraç edildi. Aradan 9 yıldan fazla zaman
geçmesine rağmen hala 1700 dolayında arkadaşımız mahkemelerin vereceği kararı beklemektedir.
Bu arkadaşlarımızın büyük bir kısmı hakkında daha önce herhangi bir soruşturma açılmamış,
herhangi bir nedenle ceza almamıştır. Ancak iktidar kendisini yargı yerine koyarak önce suçlu ilan
etmiş, ihraç ederek ceza vermiş sonra da göstermelik yargı süreci başlatmıştır. Oysa olması gereken
önce bağımsız ve tarafsız yargı sürecinin başlatılması ve bunun sonucunda çıkacak kararın esas alınması olmalıydı. Daha da vahimi Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan Barış Akademisyenleri de ihraç edilmişlerdir. Barışa dair en çok sözün kurulduğu bugünlerde dahi Barış Akademisyenlerinin büyük çoğunluğunun hala görevlerine iade edilmemiş olması iktidarın sürece dair samimiyetsizliğinin bir başka göstergesidir.
‘İADELER İÇİN KESİNTİSİZ BİR MÜCADELE YÜRÜTÜYORUZ’
9 yılı aşkındır arkadaşlarımızın görevlerine iadesi için kesintisiz bir mücadele yürütüyoruz.
İhraçlar konusu aileleriyle birlikte milyonların sorunudur. İhraç edilen kamu emekçileri içinde üyesi en
az olan konfederasyon olmamıza rağmen baştan itibaren bu mücadelenin de öncülüğünü yapmaktayız.
Yandaş konfederasyonların sessizliği iktidar politikasına bu konuda da kayıtsız şartsız tabi olmalarından kaynaklanmaktadır. Oysa sendika olmanın asgari koşulu üyesi haksızlığa uğradığı zaman yanında olması ve mağduriyeti sona erinceye kadar mücadele etmesidir. Tarih sadece hukuksuz ihraçlara imza atan iktidarı değil bu uygulamaya sessiz kalan sendika görünümlü yapıları da not etmektedir.
‘KESK’Lİ KAMU EMEKÇİLERİ GÖREVLERİNE İADE EDİLMELİDİR’
“5 Gün, 7 Kent, Tek Ses” şiarıyla 13 Ekim’de Diyarbakır’dan başlayıp Urfa, Antep, Adıyaman,
Adana, Mersin ve bugün Ankara’da sonlanan yürüyüşümüz de bu mücadelenin bir parçasıdır.
Yürüyüşümüz adaletsizliğe, düşman hukukuna, sorgusuz, sualsiz işimize son verilmesine,
anayasal hakkımız olan çalışma hakkımızın gasp edilmesine karşıdır. Bedeller ödenerek elde
edilen sendikal hak ve özgürlüklerimizi savunmak içindir. Emek, barış ve demokrasi içindir.
İhraçlar konusu rejimin karakterinin değişip değişmeyeceğinin göstergelerinden biridir. Bir
taraftan siyasallaşan yargı eliyle ihraçların işe iadesini engellerken diğer taraftan demokrasi vaat ederek toplumu kandıramazsınız. Bir taraftan Kürt sorununun barışçıl yollarla çözüleceğini söyleyip bir taraftan barış ve demokrasi mücadelesi verdiği için ihraç ettiğiniz KESK’lilerin görevlerine iadesini
engelleyemezsiniz.
BİRGÜN DAHİ GECİKMEDEN ARKADAŞLARIMIZ GÖREVİNE İADE EDİLMELİDİR
Dolayısıyla iktidarı tutarlı ve samimi olmaya davet ediyoruz. Toplumsal barışı sağlamanın ve
demokratik standartları yükseltmenin asgari gereklerinden biri olarak görevlerine iade edilmeyen,
hukuksuzca ihraç edilen tüm kamu emekçilerinin geriye dönük haklarıyla birlikte görevlerine derhal
iade edilmesidir. Bir gün dahi gecikmeksizin gereği yapılarak arkadaşlarımız görevlerine iade
edilmelidir.
KESK olarak tüm arkadaşlarımız görevlerine dönünceye kadar mücadele etmeye ve savaşa karşı
barışı, ölüme karşı yaşamı, tekçiliğe karşı çoğulculuğu, karanlığa karşı aydınlığı savunmaya devam
edeceğiz.
İşimizi Geri Alacağız, Biz Kazanacağız!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz, Yaşasın KESK!